Rüya 2

Bir süre sonra kapı çaldı. Kız mutfaktaydı yani gelenleri karşılayabilmek için alt kattan üst kata çıkması gerekiyordu. Kimlerin geri dönmüş olduğunu merak ederek dışarıdakilere duyurmak üzere “Geliyorum, bekleyin lütfen!” diye seslendi. Yarısı buzlu işleme camlı diğer yarısı da ferforje olan ana kapıyı açtığında karşısında 32 diş bembeyaz parıldayarak sırıtan, muzır bakışlı Can’ı gördü. Daha “Hoş geldiniz” bile diyemeden Can “Bak sana misafir kimi getirdik?” diye sordu.

Kız çaktırmadan yutkundu. Yüzünün içinde duyumsadığı kaygıyla kararmasını istemediği için kendisini zorlayarak da olsa gülümsemeye devam etti ve “Kimi getirdiniz hakikaten? Kim var ki kış günü adada misafir olarak eve buyur edebileceğimiz?” diye sorabildi. Erkek arkadaşı ve henüz Arjantin’den yeni dönmüş diğer arkadaşına da “Ya şu Can’a sahip çıkın diye sizi onunla gönderdim, hiçbir işe yaramadınız. Şimdi kim bilir masaya Malaya Ayı’sıyla mı oturmak zorunda kalacağız, ne olacak… Bizi mi yiyecek, pençeleyecek mi ne yapacak?” gibilerinden anlık ters bir bakış fırlattı. Fakat ikisi de hiç oralı olmadılar ve işin garibi etrafta da bahsi geçmesine rağmen herhangi bir misafir filan gözükmüyordu…

Kız daha fazla uzatmadı ve “Eee nerede bu yeni arkadaşımız?” diye sordu. Kimdi evlerine girecek izbandut diye merak ediyordu. “Burada bak, çok Pırtık tipli” diye yanıtladı Can elindeki çalı çırpıyı yere bırakarak. “Gel lütfen, çekinme” diye de misafirlerini içeriye buyur etti. Bir dakika sonra erkeklerin yere yığmış olduğu öbek çalı çırpının arkasından sadece ağız kısmında yuvarlak bir beyazlık olan Tekir İran, upuzun tüylü ama taranıp bakım görmediği için her şeyi rastalanıp, topaklanmış bir kedi çıktı. O kadar güzel, o kadar bakımsız ve o kadar da kızın rüyasında görmüş olduğu kedinin aynısıydı ki kız doğru dürüst tek bir tepki veremedi. Yeni kedisi ise ona “Merhaba” dercesine uzun bir “Mauuuvv” yaparak içeriye girdi.

“Terk edilmiş olmalı, cins bu çünkü” dedi Can. “Rüyanda görmüşsün herhalde, erkek arkadaşın demin kedi peşimize takılınca anlattı. Öncü rüya ayağı iyi de Ayşe Teyze’ye öyle gizemli Nostradamus ayakları sökmez. Sen dördüncü kediyi malikaneye sokabilmek için nasıl izin alacaksın onu düşünedur bakalım” diye devam ettirdi. Can soyut hiçbir şeye veya yaratıcı bir ana güce ve ondan kaynaklanan ruhaniyete kısaca kanıtlanamamış enerji fenomenlerinin hiçbir türlüsüne inanmadığı için kız cevaben “Evet öyle bir rüyayı yakın zaman evvel görmüştüm” deme gerekliliği bile duymadı. Ne de olsa dediği anda Can alaylarıyla taarruza geçerdi. Sırf bu yüzden rüyasını ona aktardığı için de erkek arkadaşına çok gıcık oldu. Nitekim iki dakika sektirmeksizin Can “Bu gece bir istihareye yat da benim geleceğime de bak Çakracı Dudu…” diye espriyi yapıştırdı. Böylesi kıvrak bir laf cambazına şapka çıkartmak gerektiği için kız kendisini hiç tutmadı. Hepsi bir ağızdan gülüyorlardı.

Az sonra kapı tekrar çaldı ve kız arkadaşları da ellerinde kahvaltılıklarla geri geldiler. Çok geçmeksizin evde olduğunu fark ettikleri kediye hem şaşırıp hem de güzelliğine hayran kalmışlardı. Can sofra kurulurken herkesi güldürüp kızla uğraşmaya devam ediyordu “Rüya ünlüsü Edgar Cayce seninle yarışamayacağını anladığı için piyasadan çekildi. Söyle bakalım kehanet başına kaç dolar alıyorsun?” gibilerinden takılıyordu.

Kız ise aç olduğu için sürekli miyavlayarak mama isteyen kediye pek de iyi bir seçim olmadığını bildiği halde elde bir tek o olduğu ve hayvanın da ivedi karnını doyurmak gerektiğini bildiğinden ötürü dilim dilim sucuk vermişti. Kedi iştahla yerken, o, sessizce onun koca misketi andıran, güzel yeşil gözlerine bakıyordu. Aklı ise tamamen annesine ne diyeceğindeydi. Yanında duran erkek arkadaşına üzüntüyle: “Onu kesinlikle eve götürmem lazım ama annemi tanıyorsam ölse bizi beraber kabul etmeyecektir” dedi. Bu kurduğu cümlenin altında herhangi bir ima yoktu. Ondan kediyi geçici olarak yanına almasını isteyemeyeceğini biliyordu. Genç adam hapisten çıktığından beri son iki aydır bir arkadaşıyla aynı evi paylaşıyordu dolayısıyla tamamen kendisine ait olmayan bir meskene bir hayvanı alıp götüremezdi. “Ayşe Hanım çok kızar mı sence? Ama çok da güzel ya… Belki onu görse yumuşar” diyebildi. “İyi fikir sen ona hararetten yanmaması için su verirken ben de anneme bir telefon açayım. Baktım ters konuştu, resimlerini yollarım… Mutlaka bir noktada acır yumuşar…” diye akıl yürüttü kız.

Telefonu açtığında erkek arkadaşı konuşmalara kulak kabartmıştı: “Alo anne? İyiyiz, iyiyiz… Dışarıda yürüyünce veya evde hareket edince o kadar da soğuk değil merak etme… Klimalar pek bir işe yaramadığı için erkekler çalı çırpı topladı. Evet, şömineyi yakacaklar… Şey anne ya… Bir şey diyeceğim… Bizim bir misafirimiz var… Tanıdığını sanmıyorum, hayır… Anne bir tane Tekir İran bulmuş çocuklar, ama inanamazsın o kadar güzel ki… Terk edilmiş sanırım, besliyoruz şimdi… Biliyor musun? Nereden biliyorsun ki?” Kızın yüzü şaşkınlıkla erkek arkadaşına döndü. “Annemin dediğini duydun mu?” gibilerinden bakıyordu. Sevgilisi kısık sesle “Konuşmaya devam etsene neymiş olayın aslı anlayalım” dedi.

“Anne sen bu kediyi kimden ötürü tanıyorsun? Sahibi var mı?… Öğretmen Hanım’ın kedisi miydi?… Adadaki ilkokulun öğretmeninin mi? Eeee?… Neden kadının yanında değil peki şimdi? …Hamile kalınca sokağa mı atmış? Şerefsiz! Bir de öğretmen olacak! Kime örnek olacak, kimi yetiştirecek bu vicdanla çok merak ediyorum! … Bu zavallı nasıl öksürüyor biliyor musun? Ciğerlerini üşütmüş. Bu kışı sokakta atlatamaz, ölür kesin…” dedi.

 (Devam Edecek) Rüya 3