Kirpi 3

“Zeyneeeep! Zeyneeep neredesin? Zeynep koş çabuk! Ölüyor koş!”  Genç kız içerideydi, ferforjeden olan salon kapılarına bitişik villanın ardiyesinde kutulara koyduğu bazı fazladan dekorasyon malzemelerine bakıyordu. Ev sahibeleri Oya’nın kendilerine gösterdiği iyi niyet dahilinde böylesi kullanamadıkları veya saklamak istedikleri ekstra eşyalarını orada tutabiliyorlardı. Genç kız, erkek arkadaşının seslenişini işitmiş ve “Ölüyor koş!” uyarısı yüzünden de korkudan adeta eli ayağı kesilerek, ne olup bittiğini tam olarak anlamak için aceleyle kutulara çarparak hatta hatta onları devirerek salona geçebilmişti.

“Ne oluyor? Kedilerden birisine mi bir şey oldu?” diye kaygıyla sordu. Genç adam salonun ortasında yüzü kıpkırmızı, soluk soluğa ve avuçlarının arasında top olmuş bir canlıyı dikkatlice tutuyordu. “Zeynep onu bir köpek ısırdı, boğazı delinmişti ve can çekişiyordu zar zor köpeği def edip, alabildim. Belki bir veteriner bulursak onu kurtarabiliriz” diyebildi gözleri dolmuş bir halde. Aynı şekilde gözleri dolan kız, adamın avuçlarında tuttuğu yaralının uzun süredir yakından görmeyi umduğu kirpilerden birisi olduğunu anladı. “Hemen” diyebildi sadece ve kedilerinin veterineri olan Bahadır’ı aradı.

Kız, veterinerlerine olan biteni hızlıca anlattı. Bahadır “Geçmiş olsun” dedikten sonra kim bilir muayenehaneyi çoktan kapatmış olduğundan mı yoksa gerçekten bir kirpiye bakmayı bilmediğinden ötürü mü yardımcı olamayacağını fakat Levent’teki hastane kadar donanımlı olan Anima’ya onu götürüp şanslarını deneyebileceklerini söyledi. Ev o kadar sessizdi ki Bahadır’ın telefonda tüm dedikleri her ikisi tarafından da duyulmuştu. Kız, erkek arkadaşından müsaade isteyerek “Onu ben tutabilir miyim?” diye sordu. Genç adam hiç itiraz etmeksizin kirpiyi kız arkadaşının avuçlarının içine nezaketle bıraktı. Kız onun minicik ayaklarını, yumuşak karnını, küçük yüzünü işaret parmağıyla sevdi “Seninle böyle görüşeceğimizi bilsem inan ki kapıya asla bir tas mama bırakmaz, seni o kokuyla cezbedip yuvandan, canından etmezdim. Beni affet lütfen” diyerek ağlamaya başladı. Kirpi onu duyuyordu, gözlerini arada aralıyor ve çok güçlükle, hırıltılar çıkartarak nefes alıyordu.

Kapıdan bir taksi çevirip, Anima Hayvan Hastanesi’ne gittiler. Acil’den giriş yaptıkları halde ellerindeki canlı bir kedi, bir köpek, bir kuş olmadığı için gereken ivedi ilgiyi göremedi. Kız hiddetlenmişti. “Ölmesi için mahsus yapıyorsanız başarılı oldunuz, 10 dakikadır ilgilenmenizi bekliyoruz, öldü ölecek bir şey yapın” diye nöbetçi doktora çıkıştı. Veteriner hekim kızın haklı oluşuna hürmeten mi yoksa cazgırlığından korkması yüzünden mi bilinmez hiç ses etmeksizin onları konsültasyon odasına aldı. Kirpinin minicik bedenine, yaralı boğazına baktı. Dezenfektan bir şeyler sürdü ve güçlükle soluk alış verişini izledi. “Boğaz damarları yırtılmış, iç kanaması var ancak biz müdahale edemeyiz çünkü böylesi hayvanlar konusunda uzmanlık gerekiyor. Ancak fakülteden hocalarımızın kotarabileceği tipte bir uzmanlıktan bahsediyorum…” dedikten sonra “İsterseniz acı çekmemesi için iğne vurup, kolay ölmesini sağlayalım” diye berbat bir teklifte de bulundu. İkisinin de tepkisi aynı anda aynı netlikte oldu. Kız ikisi adına da cevap verdi: “Ona yaşam hakkını biz vermedik ki ölümüne biz karar verelim. Teşekkür ederiz, asla böyle bir şey istemiyoruz. Biz borcumuzu ödeyip gidelim” dedi ve kirpiyi yine avuçlarının arasına aldı.

Erkek arkadaşı borçlarını ödedikten sonra ağlayarak evlerinin yollarını tuttular. İkisi de kimseyi umursamaksızın, önüne geçemedikleri bir şekilde sokakta yürürken ağlıyorlardı. Çaresizlik, can çekişen bir varlığa yardımcı olamamak, birazdan öleceğini bilmek ve acısını azaltamamak onları duygusal anlamda maaf etmişti. Evlerine vardıklarında ise ne yapacaklarını bilemeyerek, bahçede sessizce yan yana oturdular. Ölümü bekliyorlardı…

Kız artık o kadar çok ağlıyordu ki bazı göz yaşı damlaları kirpinin de üzerine düşüyordu. Kız kirpinin gözlerini açıp ona baktığını fark etti. “Seni çok seviyoruz. Sana yardımcı olamadığımız için lütfen bizi affet. Tek yapabileceğimiz şey seni severek, korkmamanı sağlayacak şekilde yanında olarak seni yolculamak” diyebildi. Bunun üzerine kirpi sanki onu anlamışçasına gözlerini açıp birkaç saniye kadar dikkatle ona baktı. Kız yine işaret parmağıyla onun yumuşacık karnını, minik ayaklarını, dikenli başını ve küçücük yüzünü sevdi. Severken de “Korkma. Ölüm gerçeğe uyanmaktır sadece… Korkma. Yeniden buluşacağız… Seni çok seviyoruz” diyordu. Birkaç dakika sonra kirpinin göğsü son bir defa çok zorlukla şişip, indi. Ölmüştü artık nefes almıyordu.

“Öldü Zeynep’ciğim, ne şanslı ki senin gibi yumuşacık bir yüreğin elinde son nefesini verdi” dedi genç adam. Kız ağlamasına ara vermeksizin “Yarını beklemeden onu bu gece arkadaki parka gömelim” diyebildi. Genç adam itiraz etmedi. Her ölüm saygın bir vedayı, her beden huzurla çözüleceği toprak ananın bağrına hızla kavuşmayı hak ederdi.

O gece parktaki meşe ağacının dibine, başka hiçbir hayvanın eşeleyip de onun naaşını çıkartamayacağı derinlikte bir çukur kazdılar ve beraberce kirpiyi gömdüler. Ona veda ederken ikisi de ağlıyordu. O gece genç adam, kızı avutmak için “Kuzu sen ne kadar duygulu, ne kadar vicdanlı, ne mükemmel bir ruhsun. Keşke herkes senin gibi temiz olsa… Onu ölürken yalnız bırakmadın. Ben de seni hiç bırakmayacağım” dedi.

O genç kız kimseyi yüz üstü bırakabilecek veya terk edebilecek birisi değildi ama 3 yıl geçtikten sonra o genç adam, aynı genç kadını önce defalarca aldatacak, kendi hayatını dolu dolu yaşarken onu bir kenarda bir gün aileleri, beraber yaşayacakları ve yaşlanacakları bir düzenleri olacağı yalanına inandırarak bekletecek, daha dün övdüğü sevgi dolu yapısını bugün dost bile denilemeyecek karaktersizler meclisinde yerden yere vurarak, onun sevgisinin onu sıktığını, boğduğunu söyleyecek, geçmişte evlerine sığındığı ailesine kadar tutunduğu her değeri alay konusu edecek, ardından da onu tek kızlarıyla birlikte hayatta yapayalnız bırakacaktı. Genç kadın ise çok çok geçte olsa, çok sayıda kişinin bıyık altından gülüşüne, alayına, yergisine, tatsız pek çok lafına ve olumsuz tespitine maruz da kalsa o adamın onun felaketi ve karanlığı olduğunu anlayıp, ruhunun gerçek Güneş’i kızıyla hayatına aynı sevgi dolu, aynı naif ruhla devam edecekti. Pek çoklarının aksine yaralarını berelerini saklama veya iyiymiş gibi yapma gerekliliği duymayacak, olduğu gibi sahici kalmayı yeğleyecekti. Kim bilir belki de o gece ölümü esnasında gönülden üzülüp, yalnız bırakmadığı kirpinin duası kızıyla kendisini hep böyle koruyup, her daim yollarını açacaktı…