Karşılıklılık

“Hadi bakalım git ve şimdi ona anlattığın hikâyenin tamamının uydurma olduğunu itiraf et, aksi takdirde ben gidip onunla konuşacağım. Tahmin ederim ki benden gerçekleri duymasını ve dolayısıyla da rezil rüsva olmayı istemezsin…” diye rest çekti genç kız, arkadaşına. Arkadaşıyla aralarında ya bir yaş fark vardı ya da yoktu… Her ikisi de ergenlik dönemlerini sürüyorlardı ve yazları geçirdikleri adanın aynı yakışıklı delikanlısından hoşlanıyorlardı. Arkadaşı tarafından tehdit edilen Sonya bu gence kendisiyle ilgili bir şeyleri abartarak anlatmış, Sunny de bu durumu fark ettiğinden bu yana Sonya’yı yalanını açık etme tehdidiyle sıkıştırıyor, Nefi’nin de gözünde dürüstlük timsali olarak yücelmeyi umuyordu.

Bir süre sonra Sonya, Sunny’nin bu tehditlerine boyun eğerek, Nefi’yi bir kenara çekti ve ona yalan söylemiş olduğunu itiraf etti. Ne gariptir ki Nefi söylenen yalandan ziyade Sonya’nın neden yalan söylediğini açık etme gerekliliği duyduğunu merak etti. Ne de olsa dediklerini gidip araştıracak hali yoktu… Yani ne olmuştu da önce yalana başvuran Sonya daha sonra gerçeğin bu olmadığını ifade etme gereği duymuştu? Sonya’nın buna da cevabı oldukça basitti, arkadaşı Sunny onu gerçeği söylemesi için tehdit etmişti.

Nefi duyduğu bu yanıttan sonra soluğu Sunny’nin yanında alıp, “Sonya’ya karşı daha anlayışlı olmalıydın, herkes bir gün bir sebeple yalana başvurabilir, keşke rezil etmek yerine yalan söyleme sebebini anlamaya çalışsaydın…” dedi. Sunny beklemediği bir tepkiyle karşılaşmıştı ve çok şaşkındı. Elindeki vişneli kavunlu dondurmayı hırsla kaşıklayarak “Dürüst davransaydı bu durumlara düşmezdi” diyerek yaptığını savundu.

Yıllar geçti, olanlar haliyle unutuldu. Sonya ile Sunny’nin arkadaşlığı eski sıklıkta görüşmeyi içermese bile adaya geldikleri yazlarda ahbaplıkları bir şekilde sürdü. Kışları ise telefonlaştılar, karşılıklı hâl hatır sordular, birbirlerine hayatlarının seyrini anlatmaya devam ettiler. Bir defasında Sonya, Sunny’e bir ilişkisinin olup olmadığını sormuştu. Sunny ise Güzel Sanatlar mezunu ünlü bir karikatürist ile flört ediyor olduğu cevabını verdi. Adamı dergilerdeki çizimlerinden tanıyan Sonya şaşırdı ve arkadaşı için de sevindi. “Ne kadar süredir berabersiniz?” diye sormayı da ihmal etmedi. Sunny: “Çok yeni, 3-4 aydır” dedi.

Aslında Sunny yalan söylüyordu. Neden yalan söyleme ihtiyacı duyuyordu tam olarak bilinmez ama gerçekte sevgilisi olduğunu iddia ettiği adam Sunny’yi fazlasıyla şişman buluyor ve yüzüne bile bakmıyordu. Sunny ise adamı saplantı haline getirmiş, istenilmediğini anlamamakta direndiği gibi etrafa da aralarında bir ilişki olduğu palavrasını sıkıyordu.

Gel zaman git zaman Sonya bir gün tekrar Sunny’i aradı ve karikatürist adamla ilişkisinin nasıl gittiğini sordu. Sunny de neşe içerisinde aralarının çok iyi olduğunu ve daha dün beraber sinema programı yaptıklarını söyledi. Sonya ise cevaben buz gibi bir sesle “Aaa öyle mi? Çok garip Sunny çünkü o genç adam son 4 aydır arkadaşım Celine’le birlikteymiş ve dün de evde film izleyip, makarna yemişler. Bu durumda sen de sinemaya ya tek başına ya başka birisiyle gitmiş olmalısın…” dedi müstehzi bir tavırla. Sunny sustu, rezil rüsva olmuştu. Sesi soluğu da duyumsadığı utançtan ötürü kesinlikle çıkmıyordu.

Sonya zafer kazanmış bir edayla “Sunny neden böyle bir kuyruklu yalan söyleme gereği duydun çok merak ediyorum?” diye sordu. Sunny dürüst davranıp bunun şişmanlığından kaynaklanan kompleksten ötürü olduğunu veya istenilmediği ve çok yalnız hissettiği için böyle bir hikâye uydurmayı seçtiğini söyleyebilirdi. Söyleyemedi. Sadece “Yıllar sonra da olsa ödeştik Sonya hayatta geçekten her şey karşılıklıymış” diyebildi. Sonya telefonu muzaffer bir komutan edasıyla, büyük bir zafere imza atmış duygusuyla kapattı. Sistem eşitlenmeyi severdi ve en azından bu iki arkadaş için eşitlenmişti de…

Bir yıl kadar hiç haberleşmediler. Sunny utancından ötürü aklına gelse de Sonya’yı asla aramadı. Karikatürist adamı da o olaydan sonra tamamen aklından ve kalbinden söktü attı. Nasıl atmayacaktı ki? Nasıl olsa öyle bir şey yoktu ve tek taraflı olan bir hevesi de koy vermek oldukça kolaydı…

Bir yıl sonra, eski arkadaşının nasıl olduğunu merak eden ve acımasızlık etmiş olabileceğine inanan Sonya, yazın Sunny’i adada göremeyince merak etti ve onu aradı. Kibarca hâl hatır sordu, onu çok sevdiğini ve çok özlemiş olduğunu, bir yalan yüzünden bu kadar uzun süredir konuşmuyor olmalarının ona çok dokunduğunu, olanı biteni unutmak istediğini söyledi.

Sunny ise arkadaşına aramış olduğu için teşekkür ettikten sonra “Her şey iyi güzel de Sonya sen beni dün yargılayacak bugün de affedecek bir yargıç değilsin. Benim sana küçüklüğümüzde yaşattığım şey ne kadar yanlış idiyse, seninkisi de o kadar yanlıştı, o yüzden bu saatten sonra ben aldığım derse bakmalıyım. Bu kadar yara bere almış bir ilişkiyle yüz yüze bakmamıza gerek yok” dedi ve bir daha da gerçekten asla bir araya gelmediler.

Hayat, sözler, davranışlar, niyetler veya düşünce yoluyla ne türden bir tohum ekilirse, iyiye iyi, kötüye de kötü olacak şekilde, zamanın da ne kadar geçtiğine hiç bakmaksızın, yapılmış olanı bireye misliyle, karşılıklılık ilkesi dahilinde iade ediyordu. O yüzden de ilk tokadı atmaya niyetlenenin yaratacağı karma döngüsüne hazırlıklı olması ve aralanmış karma kapısının cereyanında kalmamak adına içgüdülerinden arınmış bir akılla ve vicdanla hareket etmeyi seçmesi gerekirdi ne de olsa hayat teğet geçmeyi seven dümdüz bir düz yol değil, yaşatılanı, yaşatmış olana tattırmayı seven bir çemberdi…